Yunan Mezalimi - Bursa Selanik Göçmenleri
Headlines News :
Ana Sayfa » , » Yunan Mezalimi

Yunan Mezalimi

Bursa Selanik Göçmenleri Tarih: 31 Ekim 2015 Cumartesi | 17:01

Yunanistan'ın bağımsızlık savaşı, Osmanlı-Rus savaşına bağlı idi. 1828'de başlayan savaş sonunda imzalanan Edirne Antlaşması (1829) ile Osmanlı Devleti Yunanistan'ın muhtariyetini tanımak zorunda kaldı. Bu durum Rusya'nın Balkanlar'da prestij kazanması demekti. İngiltere hükümeti derhal harekete geçerek Londra'da Fransa ve Rusya'nın da katılmasıyla bir konferans yapılmasını sağladı ve 3 Şubat 1830'da Yunanistan'ı bağımsız bir devlet olarak ilân eden Londra protokolü imzalandı. Büyük devletler, bu bağımsızlığı Mayıs 1832'de yapılan bir antlaşma ile Babıâli'nin de
tanımasını sağladılar.(1)

Bağımsız bir Yunanistan’ın kurulması Osmanlı İmparatorluğunun dağılmasında bir başlangıç noktası olmuştur. Bu olay diğer Balkan Devletlerinin bağımsızlıklarını kazanmak yönündeki faaliyetlerini arttırmıştır (2). Yunanistan Devleti’nin kurulmasıyla Osmanlılar, Ege Denizi sorunuyla karşı karşıya kaldı. Daha önce Türk Gölü olan Ege Denizi’nde Yunanlılarda rakip olarak karşımıza çıktı. Osmanlı Devleti, Karadeniz’de olduğu gibi Ege Denizinde de kuşatılmış duruma düştü (3).

Yunanlıların yaptığı mezalim, Balkanlarda daha sonraki ayaklanmalar için bir model ortaya koydu. Ulusal bağımsızlığı sağlamak uğruna, bölgeleri Türk nüfusundan arındırmak politikası; 1877-78, 1912-13 ve 1919-23 savaşlarında yeniden kendini gösterdi. Daha sonraki savaşlarda, amaç, 1821'deki Yunan ayaklanmacılarının amacıyla aynıdır. Amaçlarını gerçekleştirmede bir engel olarak görülen etnik ve dinsel Türk toplumunu yok ederek, kendi içinde birlik gösteren bir ulus yaratmaktır. Kuşkusuz, Türklerin çiftliklerini ve mallarını mülklerini sahiplenmek isteği de, önemli bir etken olmuştur(4).

Balkanlarda Türkleri yok etmeye yönelik faaliyetler 1821 Yunan ayaklanmasıyla başlar. Yunan ayaklanmasının kendine özgü niteliği, Müslümanların etnik temizliğe tabi tutulması ve sürülmesi olaylarının ilki olmasıdır. Bu ayaklanma Osmanlı'ya karşı girişilen ulusal ayaklanmalarda izlenen bir model de oluşturmuştu. Diğer Balkan Devletleri bu mezalimi arttırarak devam ettirmiştir. Yunanlı Başpiskopos Germanos'un da teşviki ile Yunan saldırıları acımasızca devam etmiştir. Türklerden sadece, belirtilmiş yerlere sığınabilenler sağ kaldı. Bunlar, Osmanlı garnizon birliklerinin elinde bulunan, Atina Akropolis'i gibi tek tük birkaç yere, aileleriyle birlikte, kaçtılar. Böyleleri ya kuşatmaya alındı ve sonradan öldürüldü, ya da pek azı Osmanlı güçlerince kurtarıldı. Missolonghi'de, Vrakhori'de Türkler, işkenceyle öldürüldüler(5). Bir Yunan subayı Türk çocukları ve kadınlarının vaftiz edilmek için Şikeste’ye gönderildiğinden bahsetmektedir. Erkeklerin ise Şikeste’de öldürüldüğünü anlatır(6).

Yunanistan’daki Türklerin telef edilmesi, savaş zamanının olağan bir öldürme olayı değildi. Türklerin hepsi, kadınlar ve çocuklar da o arada olarak, Yunan çetecilerince alınıp götürülüyor ve öldürülüyordu. Tek istisna, az sayıda kadınla çocuğun köleleştirilmesi idi. Çoğu kez işlenen cinayetler önceden tasarlanarak ve soğukkanlılıkla işleniyordu. Kasabaların Türk halkının tümü toplanıp kasabadan, uygun bir yere yürütülüyor ve orada kıyımdan geçiriliyordu. Tripolitza'da üç gün boyunca zavallı Türk yerleşimciler, bir vahşiler kalabalığının şehvetine ve zulmüne teslim edildiler. Ne cinsiyet ne de yaş yönünden bir ayırma yapıldı. Kadınlarla ve çocuklar bile öldürülmeden önce işkenceden geçirildiler. Kıyım öylesine büyük ölçekteydi ki, çetecilerin lideri Kolokotrones'in kendisi bile, kasabaya girdiğinde yukarı hisar kapısından başlayarak atının ayağı hiç yere değmediğini söylemektedir. Her yaştan ve cinsiyetten aşağı yukarı 2000 kişi, çoğunlukla da kadınlar ve çocuklar, gaddarca toparlanıp bitişik dağlardaki bir dere yatağına götürülerek orada koyun gibi boğazlandıkları yazılmıştır (7).

İşlenen cinayetler, hesaplı kitaplı siyasal eylemlerdir. Yunanistan’daki Türkler, sadece Yunanlılara ait ve bağımsız bir Yunanistan yaratma amacına uzanan yolda bir engel olarak görülüyordu. Her ne kadar ölümlerin sayısı hakkındaki hesaplamalar kesin bilinmiyor ise de, Yunan ayaklanmacıları tarafından öldürülmüş Müslümanların sayısının 25.000'i geçtiği anlaşılmaktadır (8).

Yunanlıların uyguladığı vahşet Balkan Savaşı’nda da devam etmiştir. Bu konuda Yanya'da bulunan bir Rum eczacı yaptıklarını şöyle anlatmıştır. " Her gece sekiz-on Türk Osmanlı kızını ağlata ağlata soymak, oynatmak, tehdidle işkenceler ile onları meyus etmek. Yanya düştüğü zaman müşterilerimin kapılarını çalıp onları himaye etmek istediğimi belirtince, beni Osmanlı dostu bildikleri için mücevher, para ve aileleriyle evime geldiler. Bunlardan erkek olan 7 kişiyi su kuyusuna yuvarladım. Üç ihtiyar kadını boğazladım. Biri yüzbaşı hanımıydı ve hamileydi. Çırılçıplak soyunmak ve oynamak istemediği için tekmeledim, çocuğunu düşürdü. Diğer Türk kadınlarıyla mücevherlerinin yerini göstermek şartıyla ırzlarına tecavüz etmemek üzere bir anlaşma yaptım. Bütün mücevherler geldikten sonra anlaşmayı bozdum..."(9) diyerek ne kadar Türk düşmanı ve iki yüzlü olduğunu göstermiştir. Oysa Türkler yüzyıllarca bölgede yaşadığı halde dillerinde, inançlarında büyük bir hoşgörü göstererek diğer milletlere insanca davranmıştır.

Yine Yunanlılar Pravişta kazasındaki Türkleri toplayıp Kasrup Çayı’nın yatağına götürerek hepsini öldürmüşlerdir(10). Bir Yunan subayı anılarında görev yaptığı Selanik’te kışlada tutuklu bulunan askerleri üst kata yerleştirerek alt kattaki top cephaneliğini havaya uçurduklarını günlüğüne yazmıştır. Daha sonra da halkı camiye kapatarak caminin dört tarafını gazyağı dökerek yaktıklarını kaçmaya çalışanları da süngülediklerini anlatır(11).

Yunan ordusunun barbarlığı artarak devam etmiştir. Bulgaristan sınırı yakınlarındaki Akanyel köyüne baskın düzenleyerek teslim aldıkları erkekleri öldürmüşlerdir(12).

Yunanlıların Balkan Savaşı’nda Ege Adalarını ele geçirdikten sonra orada bulunan Müslümanlara da türlü eziyetler etmişlerdir. Midilli adasında birçok Müslüman ateşe atılarak yakılmış, Limni adasındaki 9 Müslüman suçsuz yere idam edilmiş, adadaki 800 Müslüman ise türlü eziyetler yapılmıştı.

Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki topraklarını ele geçirme fikrinden başka Yunanlıları tahrik eden ikinci bir unsur da asırlarca Osmanlı yönetimi altında kalmanın verdiği efendiye karşı duyulan kindir. Bu kin de tamamıyla haksızdır. Çünkü Osmanlı Devleti hiç bir zaman gaddar bir efendi olmamış, kelimenin tam manâsıyle efendi bir efendi, çelebi bir efendi olmuştur. Bu efendilikten de en çok Yunanlılar faydalanmışlardır. Osmanlılar, Yunan varlığını halkı ile, kilisesi ile, kültürü ile, toprağı ile adeta itina ile korumuşlardır. Fakat buna karşılık Türklerin gördüğü sadece düşmanlık olmuştur.

Yunanlılar bu düşmanlıklarını Osmanlıların son devrinde masum mahallî Türk halkına karşı giriştikleri vahşet ve katliamlarla açığa vurmuşlardır. Onlar bir yeri halkı ile beraber işgal etmek yerine, halkını imha ederek işgal etmek metodunu benimsemişlerdir(13).


Kaynak: Sezer Arslan
Balkan Savaşları Sonrası Rumeli'den Türk Göçleri ve Osmanlı Devleti'nde İskanları

(1) Halit Eren, Batı Trakya Türkleri, Yayınevi belirtilmemiştir, İstanbul 1997, s. 45.
(2) F. Armaoğlu, a.g.e., s. 186. 
(3) Ahmet Eyicil, Siyasi Tarih, Gün Yayınları, Ankara 2005, s. 138. 
(4) J. McCarthy, a.g.e., s. 12. 
(5) J. McCarthy, a.g.e., s. 8-9. 
(6) Bekir Fikri, Balkanlarda Tedhiş ve Gerilla GREBENE, Belge Yayınları, İstanbul 1976, s.157. 
(7) Allison Philips’in The War Of Greek İndepedence adlı kitabında nakleden J. McCarthy ,  a.g.e., s. 10-11.
(8) J. McCarthy, a.g.e., s. 11. 
(9) Türkün Siyah Kitabı Yunan Mezalimi’nden nakleden H. Y. Ağanoğlu, a.g.e., s. 65. 
(10) J. McCarthy, a.g.e., s. 153. 
(11) Nesime Ceyhan, Balkan Savaşı Hikâyeleri, Selis Kitapları, İstanbul 2007, s.163. 
(12) Georgias Nakracas, Anadolu ve Rum Göçmenlerinin Kökeni, Kitabevi Yayıncılık, İstanbul 2005, s. 237. 
(13) Muharrem Ergin, Türkiye’nin Bugünkü Meseleleri, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü Yayınları, Ankara 1988, s. 65. 



Bu Makaleyi Paylaş :

0 yorum:

Bu yazımız hakkında

düşünce ve önerilerinizi lütfen bizimle paylaşın..!

"Muhacir diye küçümsenenler,
tarihin yazdığı savaşlarda en geriye kalanlar,
yani 'düşmanla sonuna kadar dövüşenler'
çekilen ordunun ri'cat hatlarını sağlamak için kendilerini feda edenler,
ve düşman karşısında kaçmak,
çekilmek nedir bilmeyenlerdir.

Muhacirler, kaybedilmiş ülkelerimizin
milli hatıralarıdır."

Mustafa Kemal Atatürk,
17 Ocak 1931

Translate

 
Support : Creating Website | Bursa Selanik Göçmenleri | ha_ay
Proudly powered by Blogger
Copyright © 2011. Bursa Selanik Göçmenleri - All Rights Reserved