1950 YILINDA ZAFER GAZETESİ’NDE YAŞAR YULA İMZASIYLA YAYINLANAN SÖYLEŞİ
Basınımızda Makbule (Atadan) Hanım’la yapılmış üçüncü görüşmeyi oluşturan aşağıdaki söyleşiyi tam metin olarak sunuyoruz:
Kardeş Gözü İle En Büyük Türk: Atatürk!
Sayın hemşireleri Bayan Makbule, anlatmaya başlıyor:
— Ağabeyimin çocukluğu o kadar sakin bir şekilde geçmedi. Annem, oğluna olan büyük sevgisini, bizlere imrendirecek bir şekilde belli ederdi. Atatürk, ders ve mütalâa ile o kadar kafasını yormazdı. Daima bizlerden ayrı bir odada oturur ve kimse onun odasına giremezdi. Kitaplarına ve siyasî kâğıtlarına çok ehemmiyet verirdi.
Onbir yaşında iken bir gün yemek esnasında, sanki cemiyet içinde mevcut olan o zamanki bariz sınıf farkına işaret eder gibi, bir mahalle çöpçüsünü ele aldı: “Bu çöpçü niçin yaşıyor?” diye bir sual sordu. Aramızda olan kısa bir sessizlik anından sonra, bu sualin cevabını yine kendi verdi: “Hayatını devam ettirmek için…”
Daima yalnız olarak bulunduğu odasına, kendisini görmek ve de konuşmak için gittiğim zamanlar, ayağa kalkar ve beni karşılayarak köşeye oturturdu. Okuduklarına ve gördüklerine dair uzun tafsilat vermezdi. Bazen manâlı bir sessizliği tercih ettiğini görürdüm. Bazen, “Gel kardeşim, sana tarih okuyayım!”der ve heyecanlı bir sesle devam ederdi. O anlar, dikkat içinde kendisini dinlediğimden, bugün o kadar iyi hatırlıyorum ki, Atatürk, padişahların evlât öldürmelerine kızar ve bahsedilirken dişlerini hiddetle sıkmasından açıkça belli ederdi. Bu mevzua ait olan fikrimi bana sorduğu zaman, “Ağabey, dedim, insanlar kendi milliyetlerinden olanlarla evlenmeli, yoksa böyle olur!” Buna karşı cevabı da, uzun bir sessizlik olmuştu.
Atatürk de hepimizden fazla annesini severdi. Annemizi kara toprağa verdikten sonra, bir gece Atatürk, rüyasında onu görmüş ve derhal benim yanıma gelerek “Kardeşim, ne olur biraz konuş! Sen söylerken annemle görüşüyormuşum gibi oluyorum.” demesi, kendisinin ne kadar hassas ve ne kadar aile sevgisine düşkün olduğunu bizlere açıkça ispat etmişti.
Atatürk’ün sevdiği şarkı
— Atatürk’ün hayatında en çok sevdiği şarkı, Asım Bey’in uşşak faslından ve curcuna usulünden şu şarkısıdır:
Cana rakibi handan edersin,
Ben bînevayı giryan edersin.
Bigânelerle ünsiyet etme,
Bana cihanı zindan edersin…
Emin olun, bu şarkıda ben her şeyimi, hatıralarımı, bir kelime ile kardeşimi bulurum. Unutulur mu bu? Ne güzel, ne unutulmaz günlerdi onlar.. Şimdi, tatlı ve unutulması artık mümkün olmayan birer hayal, ebedî bir hatıra oldular…
Şimdi sözü, yine Bayan Makbule’ye bırakalım:
—Evet, Atatürk memleketini ve milletini çok severdi. Halkı uyandırmak için elinden gelen her şeyi yaptı. Bir gün yemek esnasında kendisine sordum: “Diğer büyük adamlar da memleket için çalışsalardı, yurdumuz için bu daha iyi olmaz mıydı?” Bana cevabı şu olmuştu: “Onlar da bu sevgili vatan için çalıştılar… Fakat talih bana daha çok yardım etti. Bana bu, Tanrı’nın bir lütfudur kardeşim!”
Şu anda, Atatürk’ün hayatında bir dönüm noktası telâkki olunabilecek bir mahiyet gösteren, Latife Hanım’la tanışma ve evlenmesinin kısaca hikayesini anlatmak istiyorum: Latife Hanım, İzmir’e ilk girecek olan bir subayla evleneceğini, yakınlarına, tanıdıklarına söylemiş.. Atatürk’ün İzmir’e girdiği günlerde, annemiz son derece hasta bir vaziyette bulunuyordu. Ağabeyimi İzmir’de karşılayanlar arasında Latife Hanım da vardı. Atatürk’ü layık olduğu şekilde karşıladılar ve nihayet bu konuşmalar, evlenme ile sona erdi.
— Biraz evvel Atatürk’ün musikiye olan yakın ilgisinden bahsetmiştim. Ağabeyim, alaturka musikiyi iyi bilir ve her şarkıyı severdi.
Şimdi sizlere, Atatürk’le birlikte aramızda geçen neşeli bir hatırayı anlatacağım: İş Bankası’nın, şu anda hatırlayamıyorum, yıldönümlerinden birini kutluyorduk. Deniz üzerinde sandallar, motorlar arasında bir vapurda bulunuyorduk. Halk, aralarında gördüğü Atatürk’ü çılgınca alkışlıyordu. Fakat vapur çok kalabalık olduğundan herkes iskemleye veya yerlere oturmuştular. Bir aralık kulağıma eğilen Atatürk, “Ne olur şişman olmasaydın, biz de yere otururduk!” dedi. Onun kırılmasını istemediğimden bu arzusunu yerine getirebilmek için, “Ne duruyorsun, derhal oturalım!”dedim. Bir çocuk gibi sevindi ve beraberce yere, halkın arasına oturduk. Bu vaziyette etrafımızdakilerle gayet neşeli konuşmalar yaptık ve ayağa kalkmak zamanı geldiği an, ben daha hazırlıklı davranarak, kendisinden evvel kalkmış bulundum. Bu hareketi, benim vücudumun kabiliyetinden beklemediği için, kendisine bir sürpriz olmuş; hatırladığımız zaman hep birlikte buna gülmüştük.
Sözlerime son vermeden evvel şunu da söyleyeyim; bir gün Atatürk bana şöyle söylemişti:
— Ne senin ve ne benim paramız olacak.. Her şeyimiz, yalnız ve yalnız, bize bunları veren milletin olacaktır!
ATATÜRK ARAŞTIRMA MERKEZİ DERGİSİ, Sayı 63, Cilt: XXI, Kasım 2005
0 yorum:
Bu yazımız hakkında
düşünce ve önerilerinizi lütfen bizimle paylaşın..!